İCRA İFLAS HUKUKUNDA TASARRUFUN İPTALİ DAVASI ( İİK m.277-284 )
TASARRUFUN İPTALİ DAVLARI;
1- İCRA İFLAS KANUNUNDA DÜZENLENEN İPTAL DAVLARI
2- MUVAZAA NEDENİYLE İPTAL DAVALARI
Konuya girmeden önce şu ayrımı belirtmekte fayda görüyoruz. Uygulamada Tasarrufun iptali davaları iki farklı şeklide karşımıza çıkmaktadır. Bunlardan birincisi, bugünkü makalemizde anlatacağımız İcra İflas hukukuna ilişkin tasarrufun iptali davası, bir diğeri ise hukuki dayanağını Borçlar Kanunu’muzun 19. Maddesinden alan, Muvazaa sebebiyle Tasarrufun İptali davasıdır. Muvazaa sebebiyle tasarrufun iptali davasını farklı bir makalemizde detaylıca açıkladık. Web sitemizin Makale ve Yargıtay bölümünden Muvazaa Sebebiyle Tasarrufun İptali Davası adlı makalemize de ulaşarak okuyabilirsiniz. Zira her iki dava arasında ciddi farklar bulunmaktadır.
TASARRUFUN İPTALİ DAVASI NEDİR?
Tasarrufun iptali davası; İcra takibi yoluyla borçludan alacağını tahsil edemeyen alacaklının, borçlunun mal kaçırmak ve borcunu ödememek için yapmış olduğu bağışlamalar veya tasarrufların iptal ettirilmesi amacıyla açılan davadır. Bu davaya ilişkin hükümler İcra İflas Kanunu’nun 277 ila 284. Maddeleri arasında düzenlenmiştir.
Öncelikle ilgili kanun maddelerine tek tek yer vererek iptale tabi tasarrufların neler olduğunu açıklayalım;
Madde 278 – İvazsız tasarrufların butlanı:
“-Mutat hediyeler müstesna olmak üzere, hacizden veya haczedilecek mal bulunmaması sebebiyle acizden yahut iflasın açılmasından haczin veya aciz vesikası verilmesinin sebebi olan yahut masaya kabul olunan alacaklardan en eskisinin tesis edilmiş olduğu tarihe kadar geriye doğru olan müddet içinde yapılan bütün bağışlamalar ve ivazsız tasarruflar batıldır.
-Ancak, bu müddet haciz veya aciz yahut iflastan evvelki iki seneyi geçemez.
-Aşağıdaki tasarruflar bağışlama gibidir.
1.Evlat edinenle evlatlık arasında yapılan ivazlı tasarruflar,
2-Akdin yapıldığı sırada, kendi verdiği şeyin değerine göre borçlunun ivaz olarak pek aşağı bir fiyat kabul ettiği akitler,
3-Borçlunun kendisine yahut üçüncü bir şahıs menfaatine kaydı hayat şartıyla irat ve intifa hakkı tesis ettiği akitler ve ölünceye kadar bakma akitleri”
Madde hükmünden de açıkça anlaşıldığı üzere borçlunun son 2 yıl içinde yapmış olduğu bütün bağışlamalar ( istisnası olağan hediyelerdir ) ve karşılıksız tasarruflar iptale tabidir. ANCAK; burdaki iki yıllık süre iptal davası açma süresi değil, tasarrufun iptale tabi olması açısından öngörülen süredir.
Madde 279 – Acizden dolayı butlan:
“Aşağıdaki tasarruflar borcunu ödemeyen bir borçlu tarafından hacizden veya mal bulunmaması sebebi ile acizden yahut iflasın açılmasından evvelki bir sene içinde yapılmışsa yine batıldır:
1 – Borçlunun teminat göstermeği evvelce taahhüt etmiş olduğu haller müstesna olmak üzere borçlu tarafından mevcut bir borcu temin için yapılan rehinler;
2 – Para veya mutat ödeme vasıtalarından gayrı bir suretle yapılan ödemeler;
3 – Vadesi gelmemiş borç için yapılan ödemeler.
4–Kişisel hakların kuvvetlendirilmesi için tapuya verilen şerhler.
Bu tasarruflardan istifade eden kimse borçlunun hal ve vaziyetini bilmediğini ispat eylerse iptal davası dinlenmez.”
Madde hükmünden de belirtildiği üzere borçlunun son 1 yıl içinde aciz halinde iken yapmış olduğu yukarıda sayılı tasarruflar iptale tabidir. ANCAK; Burda yine unutulmamalıdır ki burdaki 1 yıllık süre iptal davası açma süresi değil, tasarrufun iptale tabi olması açısından öngörülen süredir.
Madde 280 – Zarar verme kastından dolayı iptal:
“-Malvarlığı borçlarına yetmeyen bir borçlunun, alacaklılarına zarar verme kastıyla yaptığı tüm işlemler, borçlunun içinde bulunduğu malî durumun ve zarar verme kastının, işlemin diğer tarafınca bilindiği veya bilinmesini gerektiren açık emarelerin bulunduğu hâllerde iptal edilebilir. Şu kadar ki, işlemin gerçekleştiği tarihten itibaren beş yıl içinde borçlu aleyhine haciz veya iflâs yoluyla takipte bulunulmuş olmalıdır.
-Üçüncü şahıs, borçlunun karı veya kocası, usul veya füruu ile üçüncü dereceye kadar (bu derece dahil) kan ve sıhri hısımları, evlat edineni veya evlatlığı ise borçlunun birinci fıkrada beyan olunan durumunu bildiği farz olunur. Bunun hilafını üçüncü şahıs, ancak 279 uncu maddenin son fıkrasına göre isbat edebilir.
-Ticari işletmenin veya işyerindeki mevcut ticari emtianın tamamını veya mühim bir kısmını devir veya satın alan yahut bir kısmını iktisapla beraber işyerini sonradan işgal eden şahsın, borçlunun alacaklılarını ızrar kasdını bildiği ve borçlunun da bu hallerde ızrar kasdiyle hareket ettiği kabul olunur. Bu karine, ancak iptal davasını açan alacaklıya devir, satış veya terk tarihinden en az üç ay evvel keyfiyetin yazılı olarak bildirildiğini veya ticari işletmenin bulunduğu yerde görülebilir levhaları asmakla beraber Ticaret Sicili Gazetesiyle; bu mümkün olmadığı takdirde bütün alacaklıların ıttılaını temin edecek şekilde münasip vasıtalarla ilan olunduğunu ispatla çürütülebilir.”
Madde hükmünden anlaşıldığı üzere; mevcut malvarlığı, borçlarını ödemeye yetmeyen bir borçlunun, alacaklılarına zarar verme kastıyla yani borcunu ödemekten kaçınmak için yaptığı tüm işlemler iptale tabidir. Madde hükmünde açık emarelerin varlığına işaret edilmiştir. Açık emarelerin varlığı halinde tasarruf iptale tabi olacaktır. Kanun koyucu açık emarelere tahdidi olarak belirtmemiştir. Bu nedenle her somut olayda açık emarenin varlığı araştırılmalıdır. Örneğin; borçlunun karı veya kocasının, altsoy veya üstsoy ile üçüncü dereceye kadar kan ve kayın hısımlarının, evlat edineni veya evlatlığının borçlunun mali durumunun ve mal kaçırma kastı ile işlem yaptığını bildiği farz olunur ve açık emarenin varlığına karine teşkil eder. Ancak, bu kişilerin, borçlunun mali durumunu ve alacaklılara zarar verme kastını bilmediklerini ispatlayabilmeleri de mümkündür. Tabiki mevcut bir karinenin söz konusu olması sebebiyle ispat yükü bu kişilerin üstünde kalmaktadır. Ayrıca maddenin son fıkrasında , tacir olan borçlular için özel bir düzenleme yapılmıştır. Tacir olan borçlunun, ticari işletmesinin önemli bir kısmını, işyerindeki ticari mallarının tamamını veya önemli bir kısmını devretmesi veya satması halinde, borçlunun alacaklılarına zarar verme kastı ile hareket ettiği kabul edilir. Tabiki borçlunun ispat yükü kendisinde olmak üzere bu durumu ispatlayarak bu karineyi çürütmesi mümkündür. Son olarak madde hükmüne ilişkin şunu ifade edelim ki bu madde hükmü işbu davada genel hüküm mahiyetindedir. Dolayısıyla her zaman bu madde hükmünün esas alınması ve değerlendirilmesi gerekmektedir. Ayrıca madde hükmünde hak düşürücü süreye de yer verilmiş ve Tasarrufun İptali Davasının 5 yıllık hak düşürücü süreye tabi olduğu belirlenmiştir. Hak düşürücü süreye ilişkin aşağıda daha detaylı açıklamalara yer vereceğiz.
Özetle, İptale Tabi Tasarruflar;
1-Borçlunun son iki yıl içinde yapmış olduğu bağışlamalar ve karşılıksız tasarruflar. ( istisna; olağan hediyeler)
2-Borçlunun son bir yıl içinde aciz halinde iken yapmış olduğu tasarruflar.
3-Borçlunun alacaklılarına zarar verme kastıyla yapmış olduğu tasarruflar. ( açık emarenin varlığı aranır)
TASARRUFUN İPTALİ DAVASINI AÇABİLMENİN ŞARTLARI ( Bu şartlar, bu dava nezdinde özel dava şartları olarak düzenlenmişlerdir.)
1-İptali istenen tasarruf, söz konusu borcun doğumundan sonra gerçekleşmiş olmalıdır. Yani malın devrinden önce mutlaka borç doğmuş olmalıdır. ( Bir örnek ile pekiştirelim; misalen tasarruf 12/12/2023 tarihinde yapılmışsa, ancak bu tarihten önceki borçlardan dolayı tasarrufun iptali istenebilir.)
2-Alacaklı ile borçlu arasında gerçek bir borç ilişkisi mevcut olmalıdır. Yani gerçek bir alacak söz konusu olmalıdır.
3-Borçlu hakkında başlatılan bir icra takibi bulunmalı ve kesinleşmiş olmalıdır.
4-Borçlu hakkında kesin veya geçici aciz belgesi olmalıdır. Yani alacaklı, alacağını alamamış olmalı veya borçlunun borcuna yeter malı bulunmamalıdır.
5-İptal edilmek istenen tasarruf, İİK uyarınca iptale tabi bir tasarruf olmalıdır. ( Bu tasarrufların neler olduğunu yukarıda detaylıca anlattık ).
6-Devredilen malın rayiç bedeli, satım bedelinin en az 1 mislinden fazla olmalıdır.( Örneğin; malın rayiç bedeli 500.000 TL ise ve 250.000 TL nin altında bir bedelle satılmış ise tasarruf iptal edilir).
TASARRUFUN İPTALİ DAVASINDA HAK DÜŞÜRÜCÜ SÜRELER
Tasarrufun iptali davasında herhangi bir zamanaşımı süresi öngörülmemiştir. Ancak bu dava hak düşürücü süreye tabidir. İcra İflas Kanunu’nun 284. maddesinde hak düşürücü süre düzenlenmiştir. Madde hükmüne göre; “Tasarrufun iptali davası hakkı, batıl tasarrufun vukuu tarihinden itibaren 5 yıl geçmekle düşer. Alacaklı, borçlunun alacaklıya zarar verme maksadıyla hareket etmiş olduğu tasarruf işleminin bilinmesi veya bilinebilecek durumda olmasından itibaren 5 yıl içerisinde borçlu aleyhine iptal davası açılabilecektir.” Madde hükmünde açıkça düzenlendiği üzere, Tasarrufun iptali davası 5 yıllık hak düşürücü süreye tabidir. 5 yıllık sürenin başlangıcı ise tasarrufun gerçekleşmesinden itibaren başlar. İcra İflas Kanunu’nun 278 ve 279. Maddelerinde öngörülen 2 ve 1 yıllık süreler ise, yukarıda da belirtiğimiz üzere tasarrufun iptale tabi olması süreleridir. Yani, tasarruf şartlarına göre 2 yıl veya 1 yıl içinde yapılmışsa, iptale tabi olacaktır. Ancak yine tasarrufun iptali davası, tasarrufun yapıldığı tarihten itibaren 5 yıl içinde açılmalıdır.
TASARRUFUN İPTALİ DAVASININ TARAFLARI
DAVACI
Alacağını alabilmek amacıyla takip başlatan ancak borçlunun borca yeter malı bulunmaması nedeniyle alacağına kavuşamayan alacaklı, tasarrufun iptali davasının Davacısıdır. Davacının elinde mutlaka aciz belgesi bulunmalıdır ( kesin veya geçici aciz belgesi fark etmez ). Davacı, davanın sonraki aşamalarında da bu belgeyi mahkemeye sunabilir.
DAVALI
Bu davanın davalıları , borçlu ve lehine tasarruf işlemi yapılan üçüncü kişidir. Üçüncü kişi, tasarrufun iptali davasında borçlu ile birlikte davalı konumundadır. Davalılar arasında mecburi dava arkadaşlığı bulunmaktadır. Yani , hem borçlu hemde üçüncü kişi, bu davada davalı olarak gösterilmelidirler. Üçüncü kişilerin birden fazla kişi olması durumunda ise, tek bir dava ile hepsinin davalı olarak gösterilmesi mümkündür. Her biri için ayrı ayrı dava açmaya gerek yoktur.
Üçüncü kişinin malı elden çıkarması durumunda, üçüncü kişi malın bedelini tazminle sorumlu olur.
Malın dördüncü, beşinci kişilere devredilmesi durumunda; davacı yani alacaklı, bu kişilerin kötü niyetli olduklarını ispat etmek zorundadır. Aksi taktirde davayı bu kişilere yöneltmesi mümkün değildir.
Burada önem arz eden hususlardan biri de Kefile karşı açılan Tasarrufun İptali Davalarıdır;
Yukarıda da detaylıca açıkladığımız üzere bu davanın açılabilmesinin özel şartlarından biri de borcun doğum anının tasarruf işleminden önce olmasıdır. Bu noktada kefilin borcunun doğum anı önem arz etmektedir. Zira kefilin borcunun doğum anı asıl borçlunun borcunun doğduğu an değildir. Borcun ödenmemesi durumunda kefalet tarihinden itibaren kefilin borcu doğmaktadır. Bu nedenle tasarrufun iptale tabi olabilmesi için; tasarruf işleminin, kefalet tarihinden sonra gerçekleşmesi gerekmektedir. Yargıtay’ın görüşleri de bu yöndedir!!
TASARRUFUN İPTALİ DAVASINDA GÖREVLİ ve YETKİLİ MAHKEME
Tasarrufun iptaline ilişkin davalarda görevli mahkeme asliye hukuk mahkemeleridir. Yetkili mahkeme ise genel yetki hükümlerine göre belirlenir. Yani davalının veya davalı birden fazla ise davalılardan birisinin ikametgahının bulunduğu yerde dava açılabilecektir.
TASARRUFUN İPTALİ DAVASINDA DAVA DEĞERİ
Tasarrufun iptali davasında dava değeri, alacaklının elindeki aciz belgesinde belirtilen ödenmemiş alacak ile, iptale tabi tasarrufun değerinden az olana göre belirlenir. Yani icraya konu alacak ile devredilen mal arasında hangisinin değeri az ise dava değeri olarak o esas alınır.
TASARRUFUN İPTALİ DAVASINDA YARGILAMA USULÜ
Tasarrufun iptali davasında, Basit Yargılama Usulü uygulanmaktadır. Yani yalnızca dava ve cevap dilekçesi verilerek dava görülür. Bu nedenle davacı, dava dilekçesinde delillerini de göstermek zorundadır. Dava dilekçesinin verilmesi ile iddianın genişletilmesi yasağı başlayacağından davacı artık yeni iddia ve delillerini ortaya koyamayacaktır. Herhangi bir hak kaybına uğramamak adına, dava dilekçesinde bütün iddialar belirtilmeli ve deliller de gösterilmelidir.
TASARRUFUN İPTALİ DAVASINDA İSPAT YÜKÜ
Bu dava bir işlemin iptaline dair olduğu için iptal sebeplerinin de kanunda sayılan hallerden olup olmadığı bakımından Davacı tarafça ispatlanması gerekmektedir. Bu nedenle ispat yükü davacı alacaklı üzerindedir. Ancak malın, hısımlardan birine devredilmesi halinde açık emarenin varlığı kabul edilir ve ispata gerek kalmaksızın tasarruf iptal edilir.
DİKKAT; Güncel Yargıtay kararları doğrultusunda, artık bu davada Tanık dinletmek mümkün hale getirilmiştir!!!
TASARRUFUN İPTALİ DAVASINDA İHTİYATİ HACİZ
Bilindiği üzere İcra İflas hukukunda İhtiyati Tedbir bulunmamakta ve İhtiyati haciz kararı verilebilmektedir. İhtiyati haciz, İcra İflas Kanunumuzun 257 ve devamı maddelerinde düzenlenmiştir. Bu kanun maddelerine göre, dava alacaklı lehine sonuçlandığı takdirde İİK’nun 264. maddesine göre alacaklının bir ay içerisinde takip talebinde bulunma zorunluluğu vardır. Ancak tasarrufun iptali davalarında verilen ihtiyati haciz kararı için ayrı bir düzenlemeye yer verilmiştir.
İcra ve İflâs Kanununun 281/2. maddesinde; “Hakim, iptale tabi tasarrufların konusu olan mallar hakkında alacaklının talebi üzerine ihtiyati haciz kararı verebilir. Teminatın lüzum ve miktarı mahkemece takdir ve tayin olunur. Şu kadar ki, davanın elden çıkarılmış mallar yerine kaim olan kıymete taalluku halinde, teminat göstermeksizin ihtiyati haciz kararı verilemez.” şeklinde bir düzenlemeye gidilmiştir. Tasarrufun iptali davalarında her ne kadar yalnızca ihtiyati haciz kararı istenebiliyor ise de verilen karar ihtiyati tedbir mahiyetindedir. Yargıtay kararlarından da sabit olduğu üzere bu davalarda verilen kararlara ‘İhtiyati Tedbir Hükmünde İhtiyati Haciz’ denilmektedir. Bu durumun yansımalarından biri de şudur ki, bu davalarda verilen ihtiyati haciz kararı kaldırılamaz!
Başka bir ayrım ise ; İİK’nun 281/2. maddesi uyarınca tasarrufun iptali davasında uygulanan ihtiyati haciz tasarrufun iptali davasının kabulüyle kesin hacze dönüşür. Yani Davacı alacaklı, davanın kesinleşmesini beklemeden bu ilama dayanarak ilamlı icraya başvurabilecektir!!!
Zira, ihtiyati haciz kural olarak kesin hacze dönüşmeden önce alacaklıya satış yetkisi vermemektedir. Ancak bu davada alacaklının davayı kazanması durumunda ayrıca ihtiyati haczi kesinleştirmek için takip talebinde bulunmasına gerek olmaksızın ilamı doğrudan icra dosyasına sunarak ilamlı icra başlatması mümkündür.
TASARRUFUN İPTALİ DAVASINA İLİŞKİN EMSAL YARGITAY KARARLARI
YARGITAY HUKUK GENEL KURULU, Esas: 2006/34, Karar: 2006/36
“Somut dava tasarrufun iptali talebine ilişkindir. Tasarrufun iptali davasının dinlenebilmesi için alacağın kesinleşmiş olması zorunludur. Eldeki davada, tazminata ilişkin kararın kesinleşmediği anlaşılmaktadır. Bu durumda tazminata ilişkin kararın kesinleşmesi beklenmelidir.”
YARGITAY ONİKİNCİ HUKUK DAİRESİ, Esas: 2021/2419, Karar: 2021/7197
“İİK’nun 283/1. maddesine göre tasarrufun iptali davası sabit olduğu takdirde alacaklı tasarrufa konu mal üzerinde cebri icra yoluyla hakkını almak yetkisini elde eder. İİK’nun 281/2. maddesi uyarınca verilen ihtiyati haciz kararından sonra, ilgili tasarrufun iptali davasının kabulüne karar verilmesi halinde alacaklı ayrıca bir icra takibi başlatmasına gerek olmadan iptal davası açılmadan önce başlatılan icra takibinden alacağını tahsil edeceğinden, bu ihtiyati haciz kararı İİK’nun 257. ve devamı maddelerinde yer alan ihtiyati haciz kararından bu yönden de farklıdır. Oysa İİK’nun 257 ve devamı maddelerine göre alınan ihtiyati haciz kararlarında, karardan sonrası dava alacaklı lehine sonuçlandığı takdirde İİK’nun 264. maddesine göre alacaklının bir ay içerisinde takip talebinde bulunma zorunluluğu vardır.”
YARGITAY ONBEŞİNCİ HUKUK DAİRESİ, Esas: 2006/6494, Karar: 2007/494
“Tasarrufun iptali davası sabit olduğu takdirde alacaklı tasarrufa konu mal üzerinde cebri icra yoluyla hakkını almak yetkisini elde eder. Davanın konusu taşınmaz ise, üçüncü kişi üzerindeki kaydın düzeltilmesine gerek olmaksızın taşınmazın satış ve haczi istenebilir. İhtiyati haciz kararından sonra ilgili tasarrufun iptali davası kabulle sonuçlandığı takdirde alacaklı ayrıca bir icra takibi başlatmasına gerek olmadan iptal davası açılmadan önce başlatılan icra takibinden alacağını tahsil edeceğinden, bu ihtiyati haciz kararı İİK.nun 257 vd. maddelerinde yer alan ihtiyati haciz kararlarından farklıdır. İİK.nun 257 v.d. maddelerine göre alınan ihtiyati haciz kararları sonrası dava alacaklı lehine sonuçlandığı takdirde, İİK.nun 264/3. maddesine göre alacaklının bir ay içinde takip talebinde bulunma zorunluluğu vardır.”
YARGITAY ONBEŞİNCİ HUKUK DAİRESİ, Esas: 2003/4011, Karar: 2003/4459
“Tasarrufun iptali davalarında kural olarak, tasarrufun iptal edilebilmesi için, borcun doğum tarihinin iptali istenen tasarruftan öncesine ait olması gerekir. Borcun doğumundan önce yapılan tasarruflar iptal davasına konu olmaz. 2-Çek bir ödeme vasıtası olup, dayandığı hukuki ilişkinin ve borcun doğum tarihinin, iptali istenen tasarruf tarihinden önceye ait olması durumunda, diğer koşulların bulunması halinde tasarruf iptale tabidir. Başka bir deyişle, alacağın çekin keşide gününden evvel doğmuş olması her zaman mümkündür.”
YARGITAY YİRMİÜÇÜNCÜ HUKUK DAİRESİ, Esas: 2019/1715, Karar: 2020/733
“İİK’nın 277 vd. maddelerinde yer alan iptal davası ayni bir dava olmayıp şahsi bir davadır ve davayı kazanan alacaklıya iptal edilen tasarruftan öncelikle alacağını alma hakkı verir. Tasarrufun iptali davası açan alacaklının iptal ettirdiği tasarruf miktarınca dava açmayan alacaklılara göre önceliği vardır. İş bu iptali istenen sıra cetvelinde paylaşıma konu taşınmaza ilişkin tasarrufu iptal ettiren davacı alacaklının öncelik hakkı olduğundan kararın bozulması gerekirken onanması doğru görülmemiş,”
YARGITAY ONYEDİNCİ HUKUK DAİRESİ, Esas: 2014/1833, Karar: 2015/7611
“Dava, İİK. 277 ve devamı maddelerine dayanılarak açılmış tasarrufun iptali istemine ilişkindir. Borçluya ait araçlar üzerindeki ipotek bedellerinin ödenmiş olması asıl borcun bitirildiğini göstermeyeceği gibi alacaklının ipotek tesis edilen alacağının dışındaki alacakları için söz konusu taşınmazlar hakkında tasarrufun iptali davası açmasına da engel teşkil etmez. Kaldı ki ipotek tesis edilen alacak için dahi ipoteğin kaldırılmış olması sonradan tasarrufun iptali davası açılmasına mani teşkil etmez. Hal böyle olunca tarafların delillerinin toplanması ve İİK’nin 283/2. maddesi de değerlendirilerek sonucuna göre bir karar verilmesi yerine yazılı gerekçelerle davanın reddine karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.”
YARGITAY ONBEŞİNCİ HUKUK DAİRESİ, Esas: 2003/1210, Karar: 2003/1883
“Davacı, borçlu E. hakkında açtığı dava sonucunda belirlenen alacağını tahsil için icra takibi yaptığını, yapılan bu takip sonrasında borçlunun taşınmazını alacaklıdan mal kaçırmak amacıyla diğer davalıya sattığını, yine davalı İ. tarafından borçlu aleyhine yapılan icra takibinin de muvazaalı olduğunu ileri sürerek iptalini talep etmiştir. Dava tasarrufların iptaliyle bu mallar üzerinde cebri icraya devam imkanı elde etmek amacıyla açıldığından hukuki dayanağını İİK.nun 277 ve devamı maddelerinde düzenlenen (tasarrufun iptali) davası oluşturmaktadır. Bu nedenle davanın tasarrufun iptali davası şeklinde nitelendirilerek sonuçlandırılması gerekirken BK. 18. maddesindeki muvazaa davası olarak değerlendirilip reddedilmesi doğru değildir.”
İyi Olmak Kolaydır, Zor Olan Adil Olmaktır..
Victor Hugo!