Avukat,  Hukuku,  Ağır Ceza Hukuku,  Ağır Ceza Hukuku,  Boşanma Hukuku,  Boşanma Hukuku, , Avukat, Hukuku, Telefon, Cep Telefonu

Konya’da malpraktis davaları konusunda Avukat ihtiyacı olanlara Malpraktis Hukuku/Hekim Hatası Davalarında Avukat Hasan Basri Sarı Hukuk Bürosu olarak Konya Barosuna bağlı Avukat olarak hizmet vermektedir.

MALPRAKTİS (DOKTOR HATASI) DAVALARI HUKUKU

MALPRAKTİS NEDİR?

Hukukumuz Malpraktis (hekim hatası) durumlarında hastaların zarar görme halini güvence altına almıştır. Malpraktis“hekimin tedavi sırasında standart uygulamayı yapmaması, bilgi ve beceri eksikliği veya hastaya tedavi vermemesi ile oluşan zarar” olarak tanımlanmıştır. Malpraktis, özen eksikliği ile tıbbı uygulama hataları sonucunda oluşan aynı zamanda, görevi kötüye kullanmayı da ifade eden bir süreçtir. Teşhis ve tedaviyi uygulayacak hekimin, bilgi noksanlığı ve dikkatsizliği malpraktisi oluşturan nedenlerdir. Tıpta yanlış uygulama (malpraktis), hekimin hastanın standart tedavisini yaparken başarısızlığı, beceri eksikliği ya da ihmali nedeniyle zarar vermesidir.
Malpraktis, Avrupa Biyotıp Sözleşmesi’nin 4. Maddesinde “Araştırma dâhil, sağlık alanında her müdahalenin, ilgili meslekî yükümlülükler ve standartlara uygun olarak yapılması gerekir.” şeklinde düzenlenmiştir.

Tıbbi Hizmetlerin Kötü Uygulanmasından Doğan Sorumluluk Kanunu Tasarısı m.3-d’de ise Malpraktis“- Sağlık personelinin, kasıt veya kusur veya ihmal ile standart uygulamayı yapmaması, bilgi veya beceri eksikliği ile yanlış veya eksik teşhiste bulunması veya yanlış tedavi uygulaması veya hastaya tedavi vermemesi ile oluşan ve zarar meydana getiren fiil ve durum” olarak tanımlanmıştır.

Hasta Hakları Yönetmeliği m. 11’de ise Malpraktis “Tababetin ilkelerine ve tababet ile ilgili mevzuat hükümlerine aykırı ve ya aldatıcı mahiyette teşhis ve tedavi yapılamaz.” şeklinde ifade edilmiştir.
Türk Tabipler Birliği Hekimlik Mesleği Etik Kuralları’nın 13. Maddesinde ise Malpraktis “bilgisizlik, deneyimsizlik ya da ilgisizlik nedeniyle bir hastanın zarar görmesi “hekimliğin kötü uygulaması” anlamına gelir.” şeklinde tanımlanmıştır.

Malpraktis kapsamında değerlendirilebilecek durumlar :

• Teşhis Hataları :

Teşhis, hastanın muayenesi ve yapılan tetkikler neticesinde hastalığın tanınması ve bulguların araştırılmasıdır. Yargıtay bir kararında gözüne tel saplanmış bir hastaya göz damlası vererek gönderen hekimi kusurlu bulmuştur.

• Tedavi ve Tedavi Sonrası Yükümlülüklerin İhlali :

Hekim, hastasının hastalığını teşhis ettikten sonra tedavi süreci başlar. Hekim, tedavi sürecini uygularken tıp ilminin kendisine yüklediği yükümlülükleri bilerekyeni tedavi metodlarını dikkat ve özenle uygulayarak hastasını tedavi etmelidir. Yargıtay kararlarına yansıyan tedavi hatalarına örnek olarak, hekimin uzmanlık alanından olmayan cihazı kullanarak tedavi yapması, travma geçiren hastaya gözlem altında tutması gerekirken hekimin hastayı yatırmayıp taburcu etmesi..

• Hekimin Tedaviden Kaçınması veya Tedaviyi Geciktirmesi:

Hekimin hukuken tıbbi yardım yardım yükümlülüğü bulunduğu halde yardımdan kaçınması veya yardımı geciktirmesi de tıbbi hata sayılır. Bu tıbbi hata türü, hukuki yönden sözleşmeye aykırılık veya haksız fiil teşkil edecekken, ceza hukuku bağlamında ise hekimin ihmalinin türüne göre kast ya da taksire dayanan cezai sorumluluğu gündeme gelecektir. Yargıtay bir kararında acil servise getirilen hastaya müdahalede geciken hekimin cezai sorumluluğunun araştırılmasına hükmetmiştir.

• Harici Hatalar :

Hastane yönetimi hastanın güvenliği için gerekli tedbirleri almalıdır. Zira hastanede gerçekleşen tıbbi müdahaleden hastane yönetimi birinci derece sorumludur. Bu anlamda hastalığın teşhis ve tedavisi için gerekli olan yeterli uzmanlar, donanımlı ameliyathanesi, teknik cihazlar, acil hallerde hastanın bir başka kuruma naklini sağlayacak gerekli ekipmanlar vb. birçok hizmet hastane bünyesinde mevcut olmalıdır.

MALPRAKTİS ( DOKTOR HATASI) NEDENİYLE TAZMİNAT DAVASI ?

Malpraktisten ( Hekim Hatasından) kaynaklanan maddi ve manevi zararlar sebebiyle hekimlerin hukuki sorumluluğu yani Tazminat Sorumlulukları doğmaktadır.

Maddi Tazminat: Hatalı tıbbi müdahale sonucunda ortaya çıkan maddi zararların tazmin edilmesidir. Örneğin: hastanın tedavi masrafları veya tedavi için katlandığı giderlerhastanın vefat etmesi durumunda defin masrafları ve ölen kişiden sürekli ve düzenli olarak yardım gören kişiler, destekten yoksun kalma tazminatı talep edebileceklerdir.

Manevi Tazminat: Hastanın veya gerekli şartlar gerçekleştiğinde ailesinin, hatalı tıbbi müdahaleden dolayı acı, elem, üzüntü çekmeleri halinde, Manevi tazminat olarak uygun bir miktar paranın talep edilebilmesi mümkündür.
Hekimlerin hatalı tıbbi müdahalelerinden dolayı Tazminata hükmedilebilmesi için, aşağıdaki şartların kümülatif (bir arada) bir şekilde mevcut olması gerekir :
• Hekimin hukuka aykırı bir davranışı mevcut olmalıdır.
• Hastada bir zarar meydana gelmiş olmalıdır.
• Zarar, doktorun kusurundan kaynaklanmalıdır.
• Kusur ile meydana gelen zarar arasında uygun illiyet bağı (neden-sonuç ilişklisi) bulunmalıdır.

Devlet hastaneleri, Üniversite hastaneleri gibi kamuda çalışan doktorlar aleyhine doğrudan dava açılamamaktadır. Malpraktis tazminat davası ilgili kamu kurumuna veya Sağlık Bakanlığına karşı açılabilir.

Bu durum hukukumuzda şöyle düzenlenmiştir :

Anayasa’nın 129. maddesi 5.fıkrasına göre “Memurlar ve diğer kamu görevlilerinin yetkilerini kullanırken işledikleri kusurlardan doğan tazminat davaları, kendine rücu edilmek kaydıyla ve kanunun gösterdiği şekil ve şartlara uygun olarak, ancak idare aleyhine açılabilir.”

657 sayılı devlet memurları Kanunu’nun 13.maddesine göre de: “Kişiler kamu hukukuna tabi görevlerle ilgili olarak uğradıkları zararlardan dolayı bu görevleri yerine getiren personel aleyhine değil, ilgili kurum aleyhine dava açarlar.”

Dolayısıyla Malpraktsit yani hekim hatası durumlarında dava, yanlış tıbbi müdahalede bulunan hekimin mevcut görev yaptığı idare aleyhine açılır.

Özel hastanelerde görev yapan doktorlar aleyhine doğrudan dava açılabilmektedir. Uygulamada genellikle hem yanlış tıbbi müdahalede bulunan doktor hem de çalışılan özel hastane aleyhine birlikte dava açılmaktadır.

Hasta ile doktor arasındaki ilişki bir sözleşmeye dayanıyorsasözleşmeden kaynaklanan talepler 5 yıllık zamanaşımına tabidir.Buna karşın, hasta ile doktor arasındaki ilişki bir sözleşmeye dayanmıyorsa haksız fiil hükümleri uygulanır. Dolayısıyla haksız fiilden doğan davalarda dava açma süresi 2 yıl ile sınırlıdır.

MALPRAKTİS-KOMPİLİKASYON AYRIMI

Sağlık hukuku uygulamasında komplikasyon – malpraktis ayrımı önemlidir. Komplikasyon, tıbbi uygulama sırasında ve sonrasında, kusur olmasa da oluşması ihtimali olan zararlın hastaya bildirilmesidir. Hasta, tıbbı müdahale sonuçlarını (komplikasyonları) bilerek uygulamaya onay vermelidir ki; tıbbi müdahale hukuka uygun olsun. Hekimin, komplikasyonlardan sorumlu tutulmaması için; hastayı, komplikasyonlar konusunda bilgilendirmiş ve hukuka uygun olarak rızasını almış olması gerekir. Tıbbi müdahalelerde, öngörülebilen ama önlenmesi mümkün olmayan, oluşması ihtimali önceden hastaya usulüne uygun olarak bildirilmiş ve hasta tarafından kabul edilmiş olan durumlar nedeni ile de hekim sorumlu tutulamaz. Hekimin sorumluluğu ancak kusurlu uygulama hatasından dolayıdır. Hekim, tıbben kabul ettiği normal risk ve sapmalar çerçevesinde davranarak gerekli dikkat ve özeni göstermesine rağmen ortaya çıkan istenmeyen sonuçlardan yasal olarak sorumlu olmayacaktır !!!

MALPRAKTİS DAVALARINDA EMSAL YARGITAY KARARLARI

Yargıtay 13. H.D. 2008/4519 E. ve 2008/10750 K. sayılı içtihadı
Yargıtay’a göre, “Doktor ve hastane, hastasının zarar görmemesi için, mesleki tüm şartları yerine getirmek, hastanın durumunu tıbbi açıdan zamanında ve gecikmeksizin saptayıp, somut durumun gerektirdiği önlemleri eksiksiz biçimde almak, uygun tedaviyi de yine gecikmeden belirleyip uygulamak zorundadır. Asgari düzeyde dahi olsa, bir tereddüt doğuran durumlarda, bu tereddüdünü ortadan kaldıracak araştırmalar yapmak ve bu arada da, koruyucu tedbirleri almakla yükümlüdür. Çeşitli tedavi yöntemleri arasında bir seçim yaptırırken, hastanın ve hastalığın özellikleri göz önünde tutulmak, onu risk altına sokacak tutum ve davranışlardan kaçınılmak ve en emin yol seçilmelidir. Gerçekten de müvekkil (hasta), mesleki bir iş gören vekilden, tedavinin bütün aşamalarında titiz bir ihtimam ve dikkat göstermesini beklemek hakkına sahiptir. Gereken özeni göstermeyen vekil, BK’nun 394/1. maddesi hükmü uyarınca, vekâleti gereği gibi ifa etmemiş sayılmalıdır. Tıbbın gerek ve kurallarına uygun davranılmakla birlikte sonuç değişmemiş ise, doktor ve hastane sorumlu tutulmamalıdır.”

Yargıtay 13. HD. 18.11.2015, E. 2014/26571, K. 2015/33584, (E.T.29/03/2020)
Dava, davacının motosiklet kazası sonucunda sağ el bileğinde meydana gelen travma sonucunda davalı doktora başvurduğu, doktorun kusuru sebebiyle ameliyat sırasında ve sonrasında uygulanan yanlış tedaviler sonucunda, kırık hattında kaynama oluşmaması sonucunda sağ el bileğinin sakat kaldığının saptanması sebebiyle maddi ve manevi tazminat istemine ilişkindir. Uyuşmazlık ameliyatı gerçekleştiren davalı doktorun, davacının sağ el bileğinde meydana gelen arazın oluşmasında hukuka aykırı bir eyleminin, giderek kusurunun bulunup bulunmadığı noktasında toplanmaktadır. Davadaki ileri sürülüşe ve kabule göre dava temelini vekillik sözleşmesi oluşturmaktadır. Eş deyişle dava, davalı doktorun vekillik sözleşmesinden kaynaklanan özen borcuna aykırılık olgusuna dayanmaktadır.

Yargıtay 13.HD. 21.09.2017 E.2016/6074, K.2017/8426 (E.T.29/03/2020)
Davalı doktorun bebeğin anne karnında yanlış pozisyonda durduğunu tespit edemediğini, anne karnında gerekli müdahaleyi yapmaması sonucu Bülent’in sağ kolu eksik doğduğunu, bu durumun davalı doktorun mesleğin gerektirdiği gerekli özen ve ihtimamı göstermemesinden kaynaklandığını belirterek..

Yargıtay 13. HD. 5/4/2017, E.2015/40778, K.2017/3963, (E.T. 29/03/2020)
“…Mahkemece, her ne kadar mevcut durumu “… gelişen mesane hasarının her türlü özene rağmen oluşabilen, herhangi bir tıbbi ihmal ve kusura izafe edilemeyen komplikasyon…” olarak niteleyen adli tıp raporu işaret edilmek suretiyle, davanın reddine karar verilmiş ise de, idrar kesesindeki yırtığın boyutu göz önünde bulundurulduğunda, davalı doktorun ortaya çıkabilecek riskleri ortadan kaldırmak adına ameliyat öncesi ve sonrası yapması gereken girişimlerin neler olduğunun, ameliyat sırasında durumun tespit edilip edilmediğinin, ameliyat sonrasında derhal müdahale edilip edilmediğinin, zararın azalması veya ortadan kaldırılması adına ne yapıldığının, bu aşamada davalı doktorun ihmalinin ve kusurunun bulunup bulunmadığının da tartışılması gerekir…”

Yargıtay 13. HD. 28.06.2018, E. 2015/41778 K. 2018/7411 (E.T. 04/04/2020)
“…Mahkemece hükme esas alınan 1.9.2014 tarihli Adli Tıp raporunda, diş tedavisi sırasında oluştuğu bildirilen tükürük bezi kesisinin komplikasyon olarak değerlendirildiği, davalının da komplikasyonu fark ederek davacıya tedaviye yönlendirdiği bu nedenle davalıya kusur yüklenemeyeceği açıklanmıştır. Mahkemece Adli Tıp Kurumu 3. İhtisas Kurulunun raporuna itibar edilmek suretiyle davanın reddine karar verilmiş olup davacı rapora itiraz etmiştir. Anılan raporda, davacıya uygulanan işlem sırasında meydana gelen kesi ile tükürük bezinin işlevini yitirip yitirmediği açıklanmadığı gibi, tedavisinin mümkün olup olmadığı, bu sürecin hastayı olumsuz yönde ne şekilde etkilediği hususları üzerinde durulmamıştır. Hâl böyle olunca bu rapora itibar edilerek hüküm kurulamaz. Mahkemece; üniversiteden, itirazları karşılayan, aralarında konusunda uzmanların bulunduğu akademik kariyere sahip 3 kişilik bilirkişi kurulundan, tıbbın gerek ve kurallarına göre olayda davalının davalının sorumluluğunu gerektirecek ihmal ve hata bulunup bulunmadığını gösteren, nedenlerini açıklayıcı, taraf, mahkeme ve Yargıtay denetimine elverişli rapor alınmak suretiyle hasıl olacak sonuca uygun bir karar verilmesi gerekmektedir.”

“İyi olmak kolaydır, zor olan adil olmaktır”
V. HUGO Av. Hasan Basri Sarı