BANKA HESABINI KULLANDIRMA DOLANDIRILICIĞI TCK 158
Ülkemizde son yıllarda bir çok kişi daha önce bir çok nedenden ötürü hesabını birilerini kullandırdığı için ağır ceza mahkemesinde nitelikli dolandırıcılık suçundan yargılandığını görmekteyiz. Bu sorun giderek artmakta ve bir çok masum kişinin hakkında onlarca dava açılmasına ve bu kişilerin yıllarca hapis cezası alma tehlikesi ile karşı karşı kalmaktadır. Bu kapsamda ;
Son yıllarda internet üzerinden işlenen dolandırıcılık suçlarında çok ciddi bir oranda artış gözlemlenmektedir. Özellikle “banka hesabı kiralama” ya da “hesap kullandırma” şeklindeki eylemler, organize suç örgütlerinin dijital dolandırıcılık faaliyetlerinde sıkça başvurduğu yöntemlerden biridir. Bu eylemlerde, çoğu zaman banka hesabını kullandıran kişi, işlemin suç teşkil ettiğini fark etmeden hareket etmekte veya “suçtan habersiz” olduğunu iddia etmektedir. Ancak Türk Ceza Kanunu (TCK) ve Yargıtay içtihatları bu tür eylemlere karşı net bir tutum sergilemektedir.
NİTELİKLİ DOLANDIRICILIK SUÇU TCK 158
Dolandırıcılık suçu kapsamında failin, hileli davranışlarla bir kimseyi aldatıp, iradesini esaslı şekilde hataya düşürüp kendisinin veya başkasının zararına olarak, kendisine veya başkasına yarar sağlama amacını taşıdığını, aldatma temeline dayanan bu suçun, bir zarar suçu olduğunu, iktisadi menfaat elde etmeye yönelik gerçekleşebileceğini, failin yarar elde etmesinin ve mağdurun zararının, failin hileli hareketlerinden kaynaklanması gerektiğini, meydana gelen zararın hileli davranıştan kaynaklanmaması halinde dolandırıcılık suçunun oluşmayacağını, failin bilişim sistemlerini, banka veya kredi kurumlarını araç olarak kullanarak dolandırıcılık suçu işlemesi halinin TCK m.158/1-f uyarınca nitelikli hal olduğunu, yukarıda detaylıca açıkladığımız üzere bu nitelikli halin farklı şekillerde gündeme gelebileceğini, bilişim sistemlerinin araç olarak kullanılması açısından, sosyal medya üzerinden sahte hesaplar oluşturularak veya gerçek bir hesap çalınarak veya sahte internet siteleri oluşturularak veya sahte ilanlar verilerek bu suçun işlenebildiğini, banka veya kredi kurumlarının araç olarak kullanılması bakımından ise, bankaların olağan faaliyetlerinin veya çek gibi maddi varlıklarının kullanılması ile bu suçun işlenebildiğini belirtmek isteriz.
TCK 158 MADDESİ UZLAŞTIRŞMA KAPSAMINDA DEĞİLDİR.
CMK m.253 uyarınca sadece TCK m.157’de yer alan basit dolandırıcılık suçu uzlaştırma kapsamında sayılmış olup, TCK m.158 uzlaştırma kapsamında olmayıp, bu nedenle bilişim sistemlerinin, banka veya kredi kurumlarının araç olarak kullanılması suretiyle dolandırıcılık suçu uzlaştırmaya tabi değildir.
ETKİN PİŞMANLIK TCK 168 MADDESİ
Dolandırıcılık suçundan etkin pişmanlık hükümleri bilişim sistemlerinin, banka veya kredi kurumlarının araç olarak kullanılması suretiyle dolandırıcılık suçu bakımından da geçerli olup; suç tamamlandıktan sonra ancak kovuşturma başlamadan önce, pişmanlık gösterilerek mağdurun uğradığı zararın aynen geri verme veya tazmin suretiyle tamamen giderilmesi halinde cezanın üçte ikisine kadarı, kovuşturma başladıktan sonra ancak hüküm verilmeden önce bu şekilde etkin pişmanlık gösterilmesi halinde ise cezanın yarısına kadarı indirilir.
DOLANDIRICILIK SUÇUNDAN GERÇEK FAİL VEYA FAİLLERİ TESPİT EDEBİLMESİ İÇİN SAVCILIĞIN VE MAHKEMELERİN YAPACAĞI ARAŞTIRMALAR ;
1-Dolandırıcılık fiilinde kullanılan numaraların mutlaka IP ve PORT bilgilerinin temin edilmesi gerektiğini,
2-Bu numaraların HTS/ BAZ kayıtlarının karşılaştırmasının yapılması
3-Paranın ilk hangi hesaba aktarıldığı , daha sonra nerelere aktarıldığının tespit edilmesi, banka hesap hareketlerinin incelenerek benzer işlemlerin daha önce yapılıp yapılmadığını tespit edilmesi (Hesap sahiplerinin bu yöndeki beyanlarının irdelenmesi ve karşılaştırılması)
4-Gönderilen para, atm den çekilmiş ise kamera kayıtlarının istenilmesi ve çeken kişinin gerçek kimliğinin tespit edilmesi için bilirkişi incelemesinin yapılması
5-Şüphelilerin sabıka ve sosyal durumlarının incelenmesi ve atılı suçu işleyip işlemeyeceğine dair vicdani kanaatin değerlendirilmesi
6-Her olayın kendi koşulları içerisinde değerlendirilmesi , bu kapsamda aşamalardaki beyan ve bilgilerinin tahlil ve tasnifinin doğru yapılması
7-Ülkemizde artan dolandırılık faaliyetlerinin gerçek faillerin kendilerini gizleme gayreti içerisinde olduklarının değerlendirilmesi gerekmektedir.
Yukarı da belirttiğimiz hususlar ile gerekli görülecek diğer incelemelerin yapılmasından sonra suçun unsurlarının fail açısından oluşmadığının değerlendirilmesi gerekmekte olup , eksik inceleme ile sonuca gitmek, telafisi mümkün olmayan mağduriyetler oluşturduğunu da ifade etmek gerekmektedir.
Ceza yargılamasının amacı maddi gerçeğin ortaya çıkarılmasıdır. Latince “in dubio pro reo” olarak ifade edilen ve masumiyet (suçsuzluk) karinesinin bir uzantısı olan “şüpheden sanık yararlanır ilkesi” ceza yargılaması hukukunun evrensel nitelikteki önemli ilkelerinden biridir. Dolayısıyla ceza yargılamasının en önemli ilkelerinden birisi baş gösteren herhangi bir kuşkunun, sanığın yararına değerlendirilmesidir. Şüpheli ve aydınlatılamamış olaylar ve iddialar sanığın aleyhine yorumlanarak hüküm tesis edilemez. Sanığın mahkumiyetine karar verebilmek için vicdani kanının oluşumuna yeterli oranda somut ve çelişkisiz delillerin bulunması, suçun kuşkuya yer vermeyen bir kesinlikle ispat edilmesi gereklidir. Başka bir anlatımla, bir kimseye işlemiş olduğu fiilden dolayı ceza verilmesi için o kişinin o fiili işlediğinin her türlü şüpheden uzak kesin delillerle ispatlanması gerekir. Bu nedenle gerçekleşme şekli şüpheli ve tam olarak aydınlatılamamış olay ve iddialar sanığın aleyhine yorumlanarak mahkûmiyet hükmü kurulamaz. Ceza mahkûmiyeti bir ihtimale değil, kesin ve açık bir ispata dayanmalıdır. Bu ispat, teorikte olsa hiçbir kuşku ve başka türlü bir oluşa olanak vermemelidir. Yüksek de olsa bir ihtimale dayanılarak sanığı cezalandırmak, ceza yargılamasının en önemli amacı olan gerçeğe ulaşmadan hüküm vermektir. Bu açıklamalar ışığında, hukukun üstünlüğü ve koruyuculuğu ilkesinin şüphenin var olduğu hallerde haktan yararlanma hal ve yeteneğini genişletilmesiyle gerçekleşeceği gerçeği göz önüne alındığında,
HESAP KULLANDIRMA NEDENİ İLE DOLANDIRICILIK SUÇUNDAN BERAAT KARARI
T.C.
Yargıtay
- Ceza Dairesi
2024/24160 E., 2025/3482 K.
“İçtihat Metni”
MAHKEMESİ :Asliye Ceza Mahkemesi
SAYISI : 2007/447 E. 2010/54 K.
SUÇ : Sistemi engelleme, bozma, verileri yok etme veya değiştirme
KARAR : Mahkumiyet
KANUN YARARINA BOZMA YOLUNA BAŞVURAN : Adalet Bakanlığının istemi üzerine Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı
TEBLİĞNAME GÖRÜŞÜ : İlgili kararın kanun yararına bozulması
İzmir Cumhuriyet Başsavcılığının, 02.08.2007 tarihli iddianamesi ile hükümlü hakkında nitelikli hırsızlık suçundan, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun (5237 sayılı Kanun) 142/2-e maddesi uyarınca açılan dava ile yapılan yargılama neticesinde İzmir 6. Asliye Ceza Mahkemesinin 26.01.2010 tarihli kararı ile sistemi engelleme, bozma, verileri yok etme veya değiştirme suçundan, 5237 sayılı Kanun’un 244/4, 62, 53. maddeleri uyarınca 1 yıl 8 ay hapis ve 1.000,00 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına ve hak yoksunluklarına, aynı Kanun’un 51. maddesi uyarınca verilen hapis cezasının ertelenmesine ve 2 yıl denetim süresine tabi tutulmasına karar verildiği, söz konusu kararın, temyiz edilmeksizin 26.04.2010 tarihinde kesinleştiğine dair kesinleşme şerhi düzenlendiği belirlenmiştir.
Bu kapsamda inceleme konusu dava dosyası değerlendirildiğinde; Yargıtay 2. Ceza Dairesinin 20.06.2016 tarihli ve 2016/6021 Esas, 2016/11619 Karar sayılı kararı da dikkate alınarak, Rusya devletinde bulunan kişilerin, bilgisayar yazılımı yaparak Türkiye’de bulunan firmalara sattıklarını ancak ücretlerin ödenmesinde problem yaşadıklarını, iyi derecede İngilizce bilen bir eleman aradıklarını söyleyerek iş teklifinde bulundukları hükümlünün, öğrenci olması nedeniyle harçlığını çıkarmak için bu teklifi kabul ettiği ve 08.09.2005 tarihinde Rusya devletinde bulunan bu kişilerin hükümlünün hesabına katılanın hesabından para havale ettikleri ve bu parayı… aracılığıyla göndermesini istedikleri, hükümlünün de hesabına gönderilen parayı belli bir komisyon karşılığında bu şahıslara havale ettiğinin anlaşılması karşısında, hükümlü hakkında, savunmasının aksine suç kastı ile hareket ettiğine dair mahkumiyetine yeterli delil bulunmadığından atılı suçtan beraatine karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde mahkumiyetine karar verilmesi, Kanun’a aykırı olup kanun yararına bozma talebi yerinde görülmüştür.
III. KARAR
- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının kanun yararına bozma isteminin KABULÜNE,
- İzmir 6. Asliye Ceza Mahkemesinin, 26.01.2010 tarihli ve 2007/447 Esas, 2010/54 Karar sayılı kararının, 5271 sayılı Kanun’un 309/3. maddesi gereği oy birliğiyle KANUN YARARINA BOZULMASINA,
- 5271 sayılı Kanun’un 309/4-d maddesi uyarınca bozma nedeninin hükümlünün cezasının kaldırılmasını gerektirdiğinden, hükümlü hakkında mahkemece hükmedilen bu CEZANIN KALDIRILMASINA,
Dava dosyasının, Mahkemesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 30.04.2025 tarihinde karar verildi.
