KAMULAŞTIRMASIZ EL ATMA NEDİR?
Kamulaştırmasız el atma; en yalın tabirle idarenin özel mülkiyete tabi bir taşınmaza hukuka aykırı olarak el koymasıdır. İdarelerin kamulaştırma işlemi yapmaksızın özel mülkiyete tabi bir taşınmaza fiilen ve sürekli olarak el koymasına veya üzerine bir tesis yapmasına ya da imar planı ile taşınmazı kamu yararına tahsis etmesi neticesinde malikin mülkiyet hakkının kullanılmasına engel olması durumlarında kamulaştırmasız el atma sorunu ortaya çıkmaktadır. Eski Yargıtay kararlarında; kamulaştırmasız el atmadan bahsedebilmek iççin idarenin fiilen el atması şartı aranırken, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 09.06.2010 gün, E. 2010/5-662, K. 2010/651 sayılı kararında büyük bir revizyona giderek fiili el atma şartını kaldırmıştır. Bu karara göre; imar planında kamusal fonksiyona tahsis edilen taşınmazı uzun yıllar imar programına alınmayan ve idarenin bu konuda pasif ve suskun kalması sonucu mülkiyet hakkı ihlal edilen malikin de kamulaştırmasız el atmadan doğan hukuki imkânlara başvurabilme hakkı olacaktır. Bu durumda, taşınmaza fiilen el atılması artık kamulaştırmasız el atmanın gerçekleşmesi için gerekli bir şart değildir. Karar metninden de anlaşılacağı üzere; bir imar planının mevcut olması ancak uzun yıllar hayata geçirilememesi ve idarenin suskun kalarak malikin mülkiyet hakkını kısıtlaması durumunda da kamulaştırmasız el atmanın varlığından söz edilebilmektedir.
KAMULAŞTIRMASIZ EL ATMA HALİNDE AÇILABİLECEK DAVALAR NELERDİR?
Kamulaştırmasız el atma halinde mülkiyet hakkı ihlal edilen malik;
1-adli yargıda;
*el atmanın önlenmesi,
*kamulaştırmasız el atma ve
*ecrimisil davalarını
2-İdari yargıda ise;
*tam yargı davası ve
*imar planının iptali davasını açma hakkına sahiptir.
!!! Uyuşmazlık Mahkemesi, 11.3.2013 gün, E. 2012/313 ve K. 2013/326 sayılı kararında;
“Belediyece …taşınmaza fiilen el atılarak bina inşa etmesi karşısında, idarenin bu eyleminin kamulaştırmasız el atma niteliğini taşıdığı açıktır. İdarenin taşınmaza kamulaştırmasız el atmasından doğan zararın tazminine yönelik bulunan davanın haksız fiillere ilişkin özel hukuk hükümlerine göre adli yargı yerinde çözümlenmesi gerekir.” şeklinde hüküm tesis ederek fiili el atmadan doğan davaların adli yargıda görüleceğine hükmetmiştir.
!!! Uyuşmazlık Mahkemesi 24.12.2012 gün, E.2012/615 ve K.2012/485 sayılı kararında;
“İmar planının uygulanması sonucu, uyuşmazlığa konu parselin imar planında sağlık alanında kaldığı, taşınmaza idarece fiilen el atılmadığı, …imar planı ve buna dayalı imar uygulaması sonucunda uğranılan zararın tazminine yönelik bulunan davanın, idari yargı yerince çözümlenmesi gerekmektedir.” şeklinde karar vererek imar kısıtlılığından doğan tazminat talepli davaların idari yargıda görüleceğine hükmetmiştir.
Yukarıda da belirttiğimiz üzere, kamulaştırmasız el atmadan doğan davalar idarenin fiili veya hukuki el atmasından kaynaklanmaktadır. Şimdi bu davaları, fiili el atmadan doğan davalar ve imar kısıtlılığından
doğan davalar olarak ayrı ayrı inceleyelim;
1- FİİLİ EL ATMADAN DOĞAN DAVALAR
İdarenin özel mülkiyete tabi bir taşınmaza kamulaştırmasız olarak fiilen el atmasından doğan davalar, yukarıda da belirttiğimiz üzere adli yargıda görülmektedirler. 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu’muzun mülga 38. maddesi ile kamulaştırmasız el atmadan doğan hakların kullanılabilmesi 20 yıllık hak düşürücü süreye tabi tutulmuştu. Ancak Anayasa Mahkemesi, 2010 yılında bu hükmü anayasaya aykırı bularak iptal etmiştir. Sonuç olarak; Fiili el atmadan doğan davalar, taşınmazın aynından doğan davalar kapsamında olmaları nedeniyle herhangi bir hak düşürücü süre veya zamanaşımı süresine tabi tutulmamıştır.
İdarenin kamulaştırma yapmaksızın bir taşınmaza fiili olarak el atmasından dolayı açılacak davalar; el atmanın önlenmesi davası, kamulaştırmasız el atma davası veya ecrimisil davalarıdır. Şimdi bu davaları ayrı ayrı açıklayalım.
A- KAMULAŞTIRMASIZ EL ATMA DAVASI
İdarenin kamulaştırma yapmaksızın bir taşınmaza fiilen el atması halinde malik, idareden taşınmaza verilen zararın tazminini isteme hakkına sahiptir. Kamulaştırmasız el atma davalarında, taşınmazın bedelinin malike ödenmesinin yanı sıra taşınmazın mülkiyetinin idareye devri ve tapuda idare adına tesciline karar verilir.
*Kamulaştırmasız el atma davası, ayni bir dava olmakla birlikte eda davası mahiyetindedir. Bu nedenle herhangi bir zamanaşımı süresine tabi değildir.
*Malike, kamulaştırmasız el atma ile el atmanın önlenmesi davası açması konusunda seçimlik hak tanınmıştır. Malikin, seçimlik hakkını kullanarak kamulaştırmasız el atma davası açması halinde, malik taşınmazın mülkiyetini idareye devretmeyi kabul etmektedir. Bu husus büyük önem arz etmektedir!!!
*Kamulaştırmasız el atmadan dolayı malike ödenecek bedel tespit edilirken, taşınmaz dava tarihindeki değeri esas alınmaktadır.
*Kamulaştırmasız el atma davası ile birlikte ecrimisil talebinde bulunmak mümkündür.
*Kamulaştırmasız el atma davasının davacısı, esas olarak taşınmazın maliki veya mirasçılarıdır. Ancak tapusuz taşınmazı kazandırıcı zamanaşımı yoluyla kazanan malik de bu davayı açabilmektedir.
*Kamulaştırmasız el atma davasının davalısı ise, taşınmazı kullanan ve ondan yararlanan idaredir.
B- EL ATMANIN ÖNLENMESİ
El atmanın önlenmesi davası, Medeni Kanunumuzun 683. Maddesinde düzenlenmiştir. Kanun maddesine göre; “Malik, malını haksız olarak elinde bulunduran kimseye karşı… her türlü haksız el atmanın önlenmesini de dava edebilir.”
*16.5.1956 gün, E.1, K.6 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kurulu kararında;
“usulsüz olarak taşınmaz malı üzerinden yol geçirilen şahıs, ilgili kamu tüzel kişisi aleyhine el atmanın önlenmesi davası açabileceği gibi bu fiili duruma razı olduğu takdirde, taşınmaz malının değer karşılığının verilmesini isteyebileceği..” şeklinde karar vermiştir. Bu İBK dan da anlaşılacağı üzere; malik seçimlik hakka sahiptir. İster el atmanın önlenmesi davası açar, isterse de malın mülkiyetini devretmeyi kabul ederek kamulaştırmasız el atma davası açarak malın bedelinin ödenmesini talep eder.
*El atmanın önlenmesi davasının açılabilmesinin şartları:
*İdare tarafından haksız bir el atma söz konusu olmalı (idarenin kusuru aranmaz)
*Taşınmaza fiilen el atılmış olmalı,
*Fiilen el atmanın devam ediyor olmalıdır.
*El atmanın önlenmesi davası, taşınmazın aynından doğan davalar kapsamında olması nedeniyle ayni bir davadır. Bu nedenle, herhangi bir hak düşürücü veya zamanaşımı süresine tabi değildir.
*Malikin, el atmanın önlenmesi ile taşınmazın eski hale getirilmesini birlikte talep etmesi durumunda, taşınmazın eski hale getirilmesinin masraflarının taşınmazın değerini aşması halinde, taşınmazının bedelinin malike ödenerek, taşınmazın idare adına tescil edilmesine karar verilir. Bir nevi kamulaştırmasız el atma davasına dönüşmektedir.
Yargıtay 5. HD., 06.02.2012, E. 2011/14905, K. 2012/1204 sayılı kararında: “Belirtilen nedenle; öncelikle dava konusu taşınmazların el atılan bölümlerinin bedellerinin 2942 sayılı Kamulaştırma Yasasının 11/1-f maddesi uyarınca olduğu gibi kullanılması halinde getireceği net geliri üzerinden bilimsel yolla taşınmazların değerinin tespiti ile dava konusu taşınmazların davalı idarece el atılan bölümlerinin eski hale getirme masraflarının karşılaştırması yapılarak, eski hale getirme bedelinin yer bedelinden daha fazla olması halinde zemin bedeline, aksi halde eski hale getirme bedeline hükmedilmesi gerektiği düşünülmeden eksik inceleme ile karar verilmesi, doğru görülmemiştir.” şeklinde karar vermiştir.
Başka bir kararda Yargıtay 5.HD, 30.06.2003, E. 2003/6435, K.2003/8861 sayılı kararında: “Eski hale getirme gideri zemin bedelinden fazla ise; el atılan bölümün zemin bedeline hükmedilmesi ve kamulaştırma yetkisine sahip davalı idare adına tapuya tesciline karar verilmesi gerekirken, infazda duraksamaya sebebiyet verecek şekilde, hem taşınmaza el atmanın önlenmesine ve hem de el atılan taşınmaz bölümlerinin bedelinin davacıya ödenmesi halinde bu bölümlerin tapularının iptali ile yol olarak terkinine karar verilmesi, doğru görülmemiştir.” şeklinde hüküm tesis etmiştir.
*El atmanın önlenmesi davasının davacısı, daha sonradan davanın konusunu ıslah suretiyle davasını kamulaştırmasız el atma davasına dönüştürebilmektedir.
*El atmanın önlenmesi davasının davacısı, söz konusu taşınmazın tapuda kayıtlı olan maliki ve malikin mirasçılarıdır. Ancak kiracının, el atmanın önlenmesi davası açması mümkün değildir.
*El atmanın önlenmesi davasının davalısı ise, kamulaştırma kararı olmaksızın taşınmaza el koyan idaredir.
C- ECRİMİSİL DAVASI
Ecrimisil davası, Medeni Kanunumuzun 995. Maddesinde düzenlenmiştir. Kanun maddesine göre ecrimisil davası; malikin iyiniyetli olmayan zilyetten, malını haksız olarak alıkoymasından dolayı uğradığı zararın tazminini talep ettiği davadır.
*Ecrimisil bedeli, kamulaştırmasız el atılan taşınmazın kira bedelidir. Yargıtay 26.03.2009 gün ve 2009/2906 esas ve 2009/5182 sayılı kararında, taşınmaz mal açısından ecrimisilin bir haksız işgal tazminatı olduğunu ve tazminatın miktarının en az kira bedeli, en çok ise tam gelir yoksunluğu olacağına karar vermiştir.
*Kamulaştırmasız el atmadan dolayı açılan ecrimisil davasının davacısı, taşınmazın malikidir. Davalısı ise, kamulaştırma kararı olmaksızın taşınmazına el atan idaredir.
*Ecrimisil kira bedeli olarak kabul edilmesi nedeniyle talep edilmesi 5 yıllık zamanaşımına tabidir.
2- İMAR KISITLILIĞINDAN / HUKUKİ EL ATMADAN DOĞAN DAVALAR
İdarenin, özel mülkiyete tabi bir taşınmazı imar kapsamında kamusal alana tahsis etmesine rağmen kamulaştırmaması neticesinde açılacak davalar Anayasa Mahkemesi’nin 25.09.2013 gün, E.2013/93, K.2013/101 sayılı kararı doğrultusunda idari yargıda görülecektir. Anayasa bu kararında; “Kamulaştırmasız el atmadan söz edilebilmesi için taşınmaz zilyetliğinin idareye geçmesi ve taşınmazın fiilen kamu hizmetine tahsis edilmiş olması gerektiği; imar kısıtlamalarında taşınmazın zilyetliğinin malikte kalmaya devam etmekte olup, yalnızca malikin tasarruf yetkisinin, ilgili mevzuattan kaynaklanan bazı kısıtlamalara maruz kaldığı, bu nedenle imar kısıtlamalarından kaynaklanan tazminat davaları idari yargıda açılabilir.” şeklinde karar vermiştir.
İdarenin kamulaştırma yapmaksızın bir taşınmaza hukuki olarak el atmasından yani imar kısıtlılığından dolayı açılacak davalar; imar planının iptali davası veya tam yargı davalarıdır. Şimdi bu davaları ayrı ayrı açıklayalım.
A- İMAR PLANININ İPTALİ DAVASI
İdari yargıda açılacak davalar, mülkiyet hakkından değil, idarenin haksız eylem ve işlemlerinden kaynaklanmaktadır. Bu nedenle idari yargıda açılacak bu davalar, hak düşürücü süreye tabi tutulmaktadırlar.
*İdari yargıda, 60 günlük süre içerisinde, doğrudan imar planının iptali davası açılabilir.
*İmar planının iptali davası açabilmek için; meşru ve güncel bir menfaatin mevcut olması gerekir.
B- TAM YARGI DAVASI
İdare tarafından kamulaştırma kararı olmaksızın yapılan imar planlarının fiilen hayata geçirilmemesi ve yıllarca kamulaştırma konusunda bir işlem yapılmaması neticesinde özel mülkiyetin ihlal edilmesi sonucu zarara uğrayan kişi idari yargıda tam yargı davası açarak zararının tazmin edilmesini isteyebilmektedir.
*İdari yargıda doğrudan dava açılabilmesi için, İYUK m.13 de sayılan şartlar gerçekleştirilmelidir. İYUK m. 13/1’e göre bu şartlar;
-“İdari eylemlerden hakları ihlal edilmiş olanların idari dava açmadan önce, bu eylemleri yazılı bildirim üzerine veya başka suretle öğrendikleri tarihten itibaren bir yıl ve her halde eylem tarihinden itibaren beş
yıl içinde ilgili idareye başvurarak haklarının yerine getirilmesini istemeleri gereklidir. Bu isteklerin kısmen veya tamamen reddi halinde, bu konudaki işlemin tebliğini izleyen günden itibaren veya istek hakkında altmış gün içinde cevap verilmediği takdirde bu sürenin bittiği tarihten itibaren, dava süresi içinde dava açılabilir.” Yani tam yargı davası açılmadan önce, malikin kanunda öngörülen 1-5 yıllık süreler içinde idareye başvuru yapması şarttır. Dava açma süresi olan 60 günlük süre, idari başvurularının reddinin kendilerine tebliğinden itibaren işlemeye başlayacaktır.
*Danıştay, 17.4.2013 gün, E. 2011/8152, K. 2013/2702 sayılı kararında; “İmar planlarında kalan taşınmazın imar programına alınmadığı ve kamulaştırılmadığı için mülkiyet hakkının belirsiz bir süre kısıtlandığına ve bu nedenle taşınmaz malın değerinin hesaplanarak ilgilisine ödenmesi dışında başka
bir yol kalmadığına hükmetmiştir.”