İŞKENCE SUÇU (M. 94-95)


İşkence NEDİR?

İşkence suçu Türk Ceza Kanunu’nun 94 ve 95. maddelerinde düzenlenmiştir.

İşkence, bir kamu görevlisi tarafından bir kişiye karşı insan onuruyla bağdaşmayan ve bedensel veya ruhsal yönden acı çekmesine, algılama veya irade yeteneğinin etkilenmesine, aşağılanmasına yol açacak hareketlerin gerçekleştirilmesi olarak tanımlanmıştır.

İşkence suçu; sistematik ve belli bir sürece yayılan fiillerle kamu görevlisinin bir kişiye karşı insan onuruyla bağdaşmayan ve bedensel veya ruhsal yönden acı çekmesine, algılama veya irade yeteneğinin etkilenmesine, aşağılanmasına yol açacak davranışlar sergilemesi ile oluşur. İşkence suçunun oluşabilmesi için, sistematik olarak ve belirli bir süreç içerisinde işlenen, süreklilik arz eden fiiller söz konusu olmalıdır.

Yargıtay, sürekliliği olmayan hareketleri ‘işkence’ suçu kapsamında değerlendirmemiştir. Örneğin, polisin olay yerinde mağdura tokat atması ‘kasten yaralama’ suçu olarak değerlendirilirken, mağduru depoya götürüp darp etmeleri ‘işkence’ suçunu oluşturmaktadır.

İşkence suçunun oluşabilmesi için;
• Fiilin, bir kamu görevlisi tarafından gerçekleştirilmesi,
• Fiilin, sistematik hareketlerle ve belli bir sürece yayılarak gerçekleştirilmesi ,
aranan temel şartlardır.
1984 tarihli İşkence ve Diğer Zalimane, Gayri İnsani veya Küçültücü Muamele Veya Cezaya Karşı Sözleşmesi’nin 1. maddesinde işkence “bir şahsa veya bir üçüncü şahsa, bu şahsın veya üçüncü şahsin işlediği veya işlediğinden şüphe edilen bir fiil sebebiyle, cezalandırmak amacıyla bilgi veya itiraf elde etmek için veya ayrım gözeten herhangi bir sebep dolayısıyla bir kamu görevlisinin veya bu sıfatla hareket eden bir başka şahsın teşviki veya rızası veya muvafakatiyle uygulanan fiziki veya manevi ağır acı veya ızdırap veren bir fiil anlamına gelir.” şeklinde tanımlanmıştır.

Örneğin : Yargıtay, bir kaptan diğer kaba su boşaltılarak su arzusunu kamçılamayıgiysileri soyarak, yere yatırıp mağdurun vücuduna buz sürmeyi ve havasız bırakmak için mağdurun kafasına naylon torba geçirmeyi ‘işkence’ olarak değerlendirmiştir.

Madde-94
(1) Bir kişiye karşı insan onuruyla bağdaşmayan ve bedensel veya ruhsal yönden acı çekmesine, algılama veya irade yeteneğinin etkilenmesine, aşağılanmasına yol açacak davranışları gerçekleştiren kamu görevlisi hakkında üç yıldan on iki yıla kadar hapis cezasına hükmolunur. Suçun kadına karşı işlenmesi hâlinde cezanın alt sınırı beş yıldan az olamaz.

(2) Suçun;
   a) Çocuğa, beden veya ruh bakımından kendisini savunamayacak durumda bulunan kişiye ya da gebe kadına karşı,
   b) Avukata veya diğer kamu görevlisine karşı görevi dolayısıyla, İşlenmesi halinde, sekiz yıldan on beş yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.

(3) Fiilin cinsel yönden taciz şeklinde gerçekleşmesi halinde, on yıldan on beş yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.

(4) Bu suçun işlenişine iştirak eden diğer kişiler de kamu görevlisi gibi cezalandırılır.

(5) Bu suçun ihmali davranışla işlenmesi halinde, verilecek cezada bu nedenle indirim yapılmaz.

(6) Bu suçtan dolayı zamanaşımı işlemez.

Türk Ceza Kanunu’nun 95. Maddesinde Neticesi Sebebiyle Ağırlaşmış İşkence Suçu düzenlenmiştir.
Madde-95

(1) İşkence fiilleri, mağdurun;
     a) Duyularından veya organlarından birinin işlevinin sürekli zayıflamasına,
     b) Konuşmasında sürekli zorluğa,
     c) Yüzünde sabit ize,
     d) Yaşamını tehlikeye sokan bir duruma,
     e) Gebe bir kadına karşı işlenip de çocuğunun vaktinden önce doğmasına, Neden olmuşsa, yukarıdaki maddeye göre belirlenen ceza, yarı oranında artırılır.

(2) İşkence fiilleri, mağdurun;
     a) İyileşmesi olanağı bulunmayan bir hastalığa veya bitkisel hayata girmesine,
     b) Duyularından veya organlarından birinin işlevinin yitirilmesine,
     c) Konuşma ya da çocuk yapma yeteneklerinin kaybolmasına,
     d) Yüzünün sürekli değişikliğine,

(3) İşkence fiillerinin vücutta kemik kırılmasına neden olması halinde, kırığın hayat fonksiyonlarındaki etkisine göre sekiz yıldan on beş yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.

(4) İşkence sonucunda ölüm meydana gelmişse, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına hükmolunur.

FAİL

İşkence, failin kamu görevlisi olmasını arayan gerçek özgü bir suçtur. Bu suç, kamu görevinin sağladığı nüfuz kötüye kullanılmak suretiyle işlenmektedir.

MAĞDUR

Herkes, işkence suçunun mağduru olabilir. Fakat TCK m. 94/2 gereğince, bu suçta belirli kimselerin mağdur olması nitelikli hal olarak öngörülmüştür. Mağdurun çocuk, beden veya ruh bakımından kendini savunamayacak kişi veya gebe kadın olması ya da fiilin avukata veya diğer kamu görevlilerine karşı görevi dolayısıyla işlenmesi durumunda ceza arttırılmaktadır.

KUSURLULUK

İşkence suçundan dolayı sorumlu tutulabilmesi için, failin kasten hareket etmiş olması yetmemekte, ayrıca failin kusurlu hareket etmiş olası da gerekmektedir. Buna göre somut olayda kusurluluğu kaldıran bir sebep mevcutsa, failin tipte yer alan hukuka aykırı fiili gerçekleştirmiş olması nedeniyle sorumlu tutulması mümkün değildir.
Kusurluluğu azaltan bir hal olan haksız tahrik suçun oluşumuna bir etki etmez, yalnızca failin işlemiş olduğu suçtan dolayı cezai sorumluluğunun azalmasına neden olur. Örneğin, polis memurunun bir yakınını öldüren zanlıya, o memur tarafından işkence edilmesi halinde, haksız tahrik hükümleri uygulanarak, failin cezasında indirime gidilecektir.

TCK m. 90/4 gereğince, suçun ihmali hareketle işlenmesi durumunda cezada indirim söz konusu olmayacaktır. Belirtmek gerekir ki, ihmali hareketle işlenen işkencenin cezalandırılabilmesi için, failin ihmali hareketi kasten gerçekleştirmiş olması gerekir. Nitekim madde gerekçesinde de, “İşkence suçu, çoğu zaman, amir mevkiindeki kamu görevlilerinin zımni muvafakatiyle gerçekleştirilmektedir. Başka bir deyişle, amir konumundaki kamu
görevlisi, kendi gözetim yükümlülüğü altında yürütülmekte olan bir soruşturma işlemi sırasında kişilere işkence yapıldığını öngörmesine rağmen bu konuda gerekli müdahalede bulunmamak suretiyle işkence yapılmasına zımnen rıza göstermiş olabilir. Maddenin beşinci fıkrasına göre; bu gibi durumlarda, amir konumundaki kamu görevlisi, ihmali davranışla işkence suçunu işlemiş kabul edilecek” denilmektedir.

TEŞEBBÜS

İşkence suçuna, kural olarak, teşebbüs mümkündür. Somut olayda suçu tamamlamaya yönelik icra hareketlerinin kısımlara ayrılabildiği hallerde teşebbüsün varlığından söz edilebilir. Buna göre, kamu görevlisi elverişli hareketlerle doğrudan doğruya işkence suçunun icra hareketlerine başlayıp elinde olmayan sebeplerle tamamlayamaz ise teşebbüsten dolayı sorumlu tutulacaktır.

İŞTİRAK

İşkence suçunun işlenişine iştirak eden diğer kişiler de, kamu görevlisi gibi, fail olarak cezalandırılırlar.

ŞİKAYET

İşkence suçu, şikayete tabi suçlar arasında yer almamaktadır. Dolayısıyla herhangi bir şikayet süresi yoktur.

UZLAŞMA

İşkence suçu, uzlaşma kapsamında değerlendirilmemiştir.

                       EMSAL YARGITAY KARARLARI

Yargıtay 8.Ceza Dairesi 09.10.2006, E.2006/294, K.2006/ 7381
“Sanıklar Hasan Alpaslan Altuğ ve İsa Akyüz’ün hırsızlık olayının şüphelisi olarak kendiliğinden ailesi ile karakola gelen mağdur İbrahim’i, hırsızlığa konu parayı nereye sakladığı konusunda, jop ve tokatla dövüp, yer göstermesi için götürdükleri inşaat içinde de aynı şekilde darp ettikleri, mağdur, tanık anlatımları, yüzleştirme tutanağı ve yukarıda açıklandığı şekli ile doktor raporlarından anlaşılmakla, oluş ve mağdurun yaşı da göz önüne alındığında sanıklar Hasan Alpaslan Altuğ ve İsa Akyüz’e atılı işkence suçunun sübuta erdiği…”

Yargıtay 5.CD., 17.01.2010 tarih, E.2011/6869, K. 2011/47
“…Mağdurun sanık S…’in oğlu olduğu ve diğer sanık E… ile aynı evde ikamet ettikleri, doktor raporlarına, fotoğraflara ve dosya kapsamına göre sanık E…’nin farklı zamanlarda uzun süre mağduru çeş

itli şekillerde dövdüğü, bacaklarını, ayaklarını, sırtını ve cinsel organını kızgın demir ve soba ile yaktığı, aşağıladığı, vücudunda çok sayıda darp ve yanık izlerinin bulunduğu, mağdurun olaya yakın hazırlık beyanına, eylemlerin ağırlığına, sayısına ve yerine nazaran aynı evde yaşayan sanık S…’in olanları bildiği, bazen tokat ve yumruk atarak eyleme katıldığı ve sanık E…’ye “döv onu” demek suretiyle teşvik edip cesaret verdiği, eylemlerini gizleyerek devamlılığı sağladığının anlaşılması karşısında, sabit olan eylemlerinin bütün halinde eziyet suçunu oluşturacağı gözetilmeden oluşa uygun düşmeyen gerekçelerle yazılı biçimde beraat kararı verilmesi…”

Yargıtay 8.CD., 18.6.2012 tarih E.2011/13608, K. 2012/20031
“Sanıkların muhtelif zamanlarda katılanın 13 aylık çocuğu olan mağdurun vücudunda sigara söndürmek, ısırmak ve olay günü de arabada saatlerce tek başına aç susuz bırakıp bakımını da yapmadan, dövüp kolunu kırmak suretiyle süreklilik gösteren eylemlerinin, eziyet suçunu oluşturduğu ancak; işkence suçunda netice sebebiyle a

ğırlaşmış halleri düzenleyen maddesine benzer bir düzenlemenin eziyet suçunda yer almayıp nitelikli hallerin belirtilmiş bulunması karşısında, sonuçta meydana gelen yaraların niteliği gözetilerek sanıkların eylemlerinin bir bütün halinde nitelikli eziyet suçunu ve yaraların ağırlığı nedeniyle orantılılık ilkesi ile asgari haddin üzerinde ceza tayini gerektiği gözetilmelidir. Ayrıca yaralama suçundan ceza tayin edilmesi hukuka aykırıdır.”

Yargıtay 8.CD., 22.12.2008 tarih, E.2008/6112, K.2008/14285
“Olay gecesi bir hırsızlık soruşturması sırasında bardan çıkan ve arkadaşının polis otosuna bindirilmesi üzerine merak saikiyle arkadaşını neden aldıklarını soran katılanın da otoya bindirildiği ve polis memuru sanığın yumrukla vurması sonucu 25 gün iş ve güç kaybına uğrayacak şekilde çenesinde kırık meydana geldiği dosya kapsamı ve adli tıp raporuyla anlaşılmakla sanık hakkında TCK m.86/1, 3-d, 87/3 madde ve fıkraları gereğince lehe uygulama yapılması gerekir.”

Danıştay 10. D. 30.03.1983 1982/206 E-1983/665
“…idare kendisine verilen suçu önleme ve işlenmiş bir suç nedeniyle suçun failini yakalama ve adalete teslim etme şeklindeki kamu hizmetini yürütürken bu hizmetin gerektirdiği personeli de hizmetin gereklerine uygun olarak yetiştirmek zorundadır. Hizmeti yürüten kamu ajanının suçu önleme veya işlenmiş bir sutça sanığı adalete teslim etme maksadıyla da olsa kişileri veya sanığı dövmesi ve işkence etmesi, insan hak ve özgürlükleri ile ve özellikle kişi dokunulmazlığı ilkesi ile bağdaşmayacağı gibi, Ceza Kanunumuza göre de suç teşkil etmektedir. Hizmetin bu şekilde yürütülmesi ise personeli yeterli düzeyde eğitmeyen, yeterli ve etkili bir denetimin bu tür olayların meydana gelmesini önleyen tedbirler almayan idarenin hizmet kusurunu oluşturur ve bu yüzden kişilere verilen zararların hizmeti kusurlu yürüten idarece tazmini gerekir…”

Yargıtay 8.CD, 12.10.1998, K. 10667/12819
“Terörle Mücadele Şubesi Görevlileri olan sanıkların mağdurlar hakkında başlattıkları soruşturmada, gözaltı sürecinde sorgulanırlarken suçlarını söyletmek için hakaret, tehdit, göz bağlamak, yüksek volümlü marş dinletmek, çırılçıplak soymak, elektrik akımı vermek, basınçlı su sıkmak, ıslak battaniyeye sarmak, beden gücünün dayanamayacağı sabit hareketlere zorlamak, erkeklerin hayalarını sıkmak, kızlara cinsel taciz, makatlarından cop sokmak, fiziki cebir ve yekdiğerine yapılan işkenceyi seyrettirmek şeklinde sonuç almaya yönelik eylemlerde bulundukları, mağdurların samimi iddiaları ve bu iddiaları doğrulayan doktor raporlarından anlaşılmakla; suçun sübutuna kabul etmek gerekir.

Yargıtay 4.CD, 09.05.2007 tarih, E.2007/2313, K.2007/4406
“Emniyet karakolu görevlisi olan sanıkların katılanın şikayeti üzerine başlatılan bir soruşturma sırasında, olayları bildirmesini engellemek ve beyanlarını değiştirmesini sağlamak amacıyla katılanı karakola çağırıp gözlerini bağlayarak dövmek suretiyle kötü muamelede bulunma eylemlerinin işkence suçunu oluşturabileceği, kanıtları değerlendirme ve tartışma görevinin ağır ceza mahkemesine ait olduğu gözetilmelidir.”

Yargıtay 8. CD., 13.12.2012 tarih, E.2012/29994, K.2012/38227 sayılı kararı
“Somut olayda; sanığın olay tarihinde Hava Kuvvetleri Askeri Mahkemesinde askeri savcı olarak görev yaptığı ve Kayseri ilinde meydana gelen bir olaya ilişkin olarak mahallinde yürüttüğü soruşturmada 04.03.2009 tarihinden önce katılan A.’yi daha sonra 07.03.2009 tarihinde diğer katılanları gözaltına aldırdığı, katılanların önce K… ardından M… İlçe Jandarma Komutanlığı nezarethanelerinde ayrı ayrı tutuldukları, sanık ve kimliği belirlenemeyen kişilerce sorgulandıkları, sanğın katılanları isteği doğrultusunda ifade vermeye zorladığı, bunu temin etmek için çeşitli vaatlerde bulunduğu, istediği ifadeyi vermemeleri halinde ise meslekten attıracağını söylediği, katılanların istediği yönde ifade vermemesi üzerine bunu sağlamak amacıyla kendi beyanına göre hipnoz ve zihin kontrolü konusund

a çalışmaları olan emekli sanık G.’u tüm yol ve konaklama masrafları Hava Kuvvetleri Komutanlığı’nca karşılanmak üzere İzmir’den çağırdığı, Kayseri’ye gelen sanık G.’un katılanların sorgulanmasına ilişkin hiç bir resmi görevi olmamasına rağmen geceleri sabaha kadar süren zaman dilimi içinde yakın mesafeden gözlerine bakmalarını isteyerek katılanlara sorular sorduğu, ayakta tutarak ve uyutmayarak iradelerini zayıflatmak suretiyle kendilerine atılı suçu ikrara zorladığı, katılanların 11.03.2009 tarihine kadar gözaltında, bu tarihten sonra da 17.03.2009 tarihine kadar oda hapsinde tutuldukları, 17.03.2009 tarihinde ilk kez Hava Kuvvetleri Askeri Mahkemesinin huzuruna çıkarıldıkları, katılanların gözaltında kaldıkları süre içerisinde geceleri sanık G., gündüzleyin de sanık ve kimliği belirlenemeyen kişiler tarafından sorgulandıkları, geceleri uyumalarına izin verilmediği, uzun süre uykusuz bırakıldıkları, uyuduklarında ise kısa sürede tekrar uyandırıldıkları, düzenli yemek verilmeyerek aç bırakıldıkları, kendilerine ve ailelerine yönelik tehdit ve hakaret sözlerine maruz bırakıldıkları, asgari koşullara sahip olmayan tuvaleti taşmış pis kokulu nezarethanelerde tutuldukları, hipnoz yöntemiyle iradelerinin etki altına alınmaya çalışıldığı, CMK’nın 91 vd. benzer düzenleme içeren 353 sayılı Yasanın 80. maddesine aykırı olarak gözaltı sürelerinin uzatılmasına ilişkin kararların katılanlara tebliğ edilmediği ve gözaltına alındıkları hususunun yakınlarına bildirilmediği, sanık A. Z. tarafından şikayetçilere müdafi olarak Ankara’dan iki avukat çağırıldığı, böylece katılanların insan onuruyla bağdaşmayan bedensel ve özellikle ruhsal yönden acı çekmesine, algılama ve irade yeteneğinin etkilenmesine, aşağılanmasına yol açan davranışlara maruz kaldıkları, bunun sonucunda katılan A. hakkında Adli Tıp Kurumu 2. İhtisas Kurulunun verdiği raporda atipik psikotik reaksiyon tablosunun geliştiği, müdahil İ. ve O.’ya ilişkin de korku duyma, uykudan uyanma, kâbus görme, geleceğinin kalmadığını düşünme gibi ruhsal etkilenme bulgularının belirlenmesi ile ruhsal travmanın oluştuğunun tespit edildiği anlaşıldığından kamu görevlisi sanık ile diğer sanık G.’nin 5237 sayılı TCY.nin 94/1-4 maddesi kapsamında işkence suçunu birlikte işlediklerinin kabulü gerekmiştir.”

Yargıtay 8.CD., 06.03.2014 tarih, E.2013/7707, K.2014/5504
“Müşteki M’nin tanık G ile birlikte …istikametinden …caddesine yürürken, “Sanığın ‘Sen gel bakim buraya’ diyerek seslenip çağırması üzerine müştekinin üslubun düzgün olmadığı şeklinde uyarması sonrasında, sanığın şikayetçinin yakasını tutarak tekme attığı, daha sonra diğer sanıkların gelerek ellerindeki coplar ile müştekiye vurdukları ve akabinde şahsın ellerini kelepçeleyerek araç içerisine alıp yaklaşık 20-25 dakika dolaştırdıkları, bu arada her üç sanığın da şikayetçiyi araç içerisinde darp etmek suretiyle yaralamaları ve hakaret etmeleri eylemlerinin bir bütün halinde işkence suçunu oluşturduğu …”

“EN MÜKEMMEL ADALET, VİCDANDIR”
  Victor Hugo