KONYA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ İLGİLİ CEZA DAİRESİNE Gönderilmek Üzere

KONYA …. ASLİYE CEZA MAHKEMESİNE

DOSYA NO :……….

İSTİNAF EDEN SANIK : ………

SANIK MÜDAFİ :Av. Hasan Basri SARI

KARAR TARİHİ :……….

KONU : … Asliye Ceza Mahkemesi’nin …. gün ……. sayılı kararının gerekçeli istinaf dilekçemizdir.

AÇIKLAMALAR :

Mahkemenizin yukarıda belirtilen esasında kayıtlı bulunan dosyanın …….. tarihinde yapılan son duruşmasında, iddia makamının mütalaasının aksine , müvekkil hakkında atılı hırsızlık ve iş yeri dokunulmazlığı İhlali suçlarından ötürü mahkumiyetine karar verilmiştir.

Mahkemece verilen bu karar haksız ve hukuka aykırı bir karardır. Müvekkil açısından verilen bu mahkumiyet kararının telafisi mümkün olmayacak sorunlara yol açacaktır. Hiçbir kesin delile dayanmayan, iddianamede isnat edilen iddialar baz alınarak kurulan mahkumiyet hükmünün gerekçesinde ;

İddianamede özetle; ( İddianamede isnad edilen suçlar ve iddianame içeriğine yer verilmelidir.)

DAVAYA BAKAN İLK DERECE MAHKEMESİ MAHKUMİYET KARARINDA;
( İlk derece mahkemesinin kararına detaylıca yer verilmelidir)

İŞBU DAVAYI İSTİNAFA TAŞIMAYA HASIL OLAN GEREKÇELER;

Müvekkil hakkında mahkemece verilen mahkumiyetine ilişkin karar haksız ve hukuka aykırıdır. Zira müvekkil dava konusu olayda hiçbir şekilde atılı suçlamaları işlememiştir. İlk derece mahkemesince kurulan mahkumiyet hükmü tamamen iddianamede isnat edilen sebeplere dayanılmış ve somut gerçeklikten uzak, hiçbir kesin delile dayanmayan bir hüküm mahiyetindedir.

Müşteki taraf …… tarihli duruşmada soruşturma aşamasında vermiş olduğu ilk ifadesindeki beyanları inkar etmiş ve müvekkil ile diğer sanıklara iftira attığını ifade etmiş ve müvekkil dahil hiçbir sanıktan şikayetçi olmadığını ifade etmiştir. Hal böyle iken müvekkilin tutuklu kalması ne yazık ki haksız ve hukuka aykırı bir karardır.

Davaya konu iddianamede atılı suçlamaların hiçbirinin unsurlar oluşmamış ve bu nedenle bu iddianameye itibar etmek mümkün değildir.

Müvekkilin tutuklanmasına neden olan müştekinin soruşturma aşamasındaki beyanlarında açık bir şekilde karışıklık bulunmaktadır. Bu durumu sırası ile ifade etmek gerekirse ;

Müvekkil hakkında savcılık makamı tarafından hazırlanan esas hakkında mütalaasını müvekkil adına kabul etmek mümkün değildir. Zira savcılık makamı mütalaasında iddianame de belirtildiği şekli ile müvekkil hakkında müştekiler ……, ……… ve ……. işyerlerine yönelik yapılan hırsızlık ve iş yeri dokunulmazlığı İhlal suçlaması ile cezalandırılmasına ilişkin mütalaada , müvekkilin yaptığı iddia edilen eylemlere ilişkin olarak neden cezalandırılması konusun da savcılık makamı bir delil sunamamıştır.

Tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirildiğinde müvekkilin hırsızlık eylemine diğer sanıklar ile birlikte katıldığı iddia edilmesine rağmen beyanların alınan diğer sanıklar tarafından eylemlerin bir çoğunun ikrar edilmesininde dikkate alındığında müvekkilin diğer sanıklar ile hırsızlık eylemelerine ilişkin olarak bir iştirakı olmadığı dosya kapsamında sabittir.

Müvekkil hakkında sadece ……… iş yerine yapılan hırsızlık eylemlerine ilişkin olarak iş yerinin daha önce müvekkil tarafından gösterildiği iddiası bulunmakta olup bunun dışında beyanları alınan diğer sanıkların savcılık makamı tarafından mütalaada belirtilen olaylar, diğer iki olay ile ilgili olarak müvekkil aleyhinde hiçbir beyan veya bilgi yoktur.

Savcılık makamı tarafından müvekkilin diğer sanıklar ile birlikte hareket ederek iddia edilen eylemleri yaptığına ilişkin değerlendirmeleri kabul etmek mümkün değildir. Zira müvekkil hiçbir şekilde diğer şahıslar ile bir suçun işlenmesi konusunda bir iradesi ve eylemi olmamıştır.

Dosyada bulunan teknik ve fiziki takiplerin hiçbirinde müvekkilin isminin geçmemiş olması da açık bir şekilde müvekkilin atılı suçlamayı işlemediği açık bir şekilde göstermektedir. Aynı zamanda diğer sanıklar ile bir fikir ve eylem birliğinin olmadığını da göstermektedir.

Müvekkil hiçbir şekilde iltisakı olmadığı üç hırsızlık eylemi nedeni ile sadece soyut değerlendirme ile cezalandırılmasını kabul etmek mümkün değildir.

Suçun işlenmesinde İştirak; bir kişi tarafından işlenebilen bir suçun, birden fazla kimse tarafından işbirliği içinde işlenmesini ifade eder. 5237 sayılı TCK sisteminde suça iştirak eden herkes, sırf iştirak ettiği için değil, suçun işlenişindeki katkısı ve bu katkının önemine göre cezalandırılmaktadır. Bu anlamda müvekkilin atılı suçlamaları işlediğine dair bir iştirakı söz konusu değildir. Savcılık makamının cezalandırma talebi tamamen soyut bir değerlendirmedir.

Müvekkil hiçbir şekilde olaya konu işyerlerine hırsızlık amacı ile girmemiş ve hiçbir şekilde hırsızlık eylemini yapan şahıslardan da çalınan herhangi bir şeyi de almamıştır. Hal böyle iken müvekkilin üç ayrı olay nedeni ile cezalandırılmasının istenilmesi haksız ve hukuka aykırı bir talep olmuştur. Tüm bu hususlar ifadeleri alınan sanıklar ve soruşturma aşamasında yapılan teknik ve fiziki takip ile sabittir.

Ceza mahkumiyeti, yargılama sürecinde toplanan kanıtların bir kısmına dayanılarak ve diğer bir kısmı göz ardı edilerek ulaşılan olası kanıya değil, kesin ve açık bir ispata dayanmalıdır. Bu ispat, hiçbir kuşku ve başka türlü bir oluşa olanak vermeyecek açıklıkta olmalıdır. yüksek de olsa bir olasılığa dayanılarak sanığı cezalandırmak, ceza yargılamasının en önemli amacı olan gerçeğe ulaşmadan, varsayıma dayalı olarak hüküm vermek anlamına gelir. o halde ceza yargılamasında mahkumiyet, büyük veya küçük bir olasılığa değil, her türlü kuşkudan uzak bir kesinliğe dayanmalıdır.
Yargıtay kararlarında genel olarak ceza yargılaması sonucunda sanık hakkında mahkûmiyet kararı verilebilmesi için “her türlü şüpheden uzak, kesin ve yeterli delil bulunması” gerektiğine değinilmektedir. Yüksek Mahkeme bahsi geçen kavramlara ilişkin bir tanım ve açıklamaya yer vermemekle birlikte, esas itibarıyla suçun sanık tarafından işlendiğinin kesin olarak ispat edilmesi gerektiğine yönelik bir değerlendirme yapmaktadır. Bu kapsamda şüpheden sanık yararlanır ilkesi ile ilgili görüşünü Yargıtay, masumiyet ( suçsuzluk )karinesinin bir uzantısı olan “şüpheden sanık yararlanır ilkesi” ceza yargılaması hukukunun evrensel nitelikteki önemli ilkelerinden biridir. Sanığın bir suçtan cezalandırılmasının temel koşulu, suçun kuşkuya yer vermeyen bir kesinlikle ispat edilmesine bağlıdır. Şüpheli ve aydınlatılamamış olaylar ve iddialar sanığın aleyhine yorumlanarak hüküm tesis edilemez. Ceza mahkumiyeti bir ihtimale değil, kesin ve açık bir ispata dayanmalıdır. Bu ispat, teorikte olsa hiçbir kuşku ve başka türlü bir oluşa olanak vermemelidir. Yüksek de olsa bir ihtimale dayanılarak sanığı cezalandırmak, ceza yargılamasının en önemli amacı olan gerçeğe ulaşmadan hüküm vermektir” şeklinde ifade etmiştir. Yukarıda sözü edilen kavramlar ile şüpheden sanık yararlanır ilkesi birlikte ele alındığında, kişi özgürlüğünü doğrudan etkileyen ve ağır sonuçlar doğuran mahkûmiyet hükmünün verilebilmesi için sanığın yüklenen suçu işlediğinin sabit olduğuna dair tam bir kanaatin oluşması gerekir.
Yargıtay 12. Ceza Dairesinin 03.07.2019 tarih ve 2019/3551 E. 2019/8083 K.
“hayatın olağan akışına aykırı olma” kavramına hem şüpheden sanık yararlanır ilkesine, “Ceza yargılamasının en önemli ilkelerinden biri olan “şüpheden sanık yararlanır” temel hukuk prensibi uyarınca, sanığın bir suçtan cezalandırılması için, suçun tereddüte yer vermeyen bir kesinlikle ispat edilmesi gerekir. Oluş şekli kuşkulu ve tam olarak aydınlatılamamış olaylar ve iddialar sanığın aleyhine yorumlanarak mahkumiyet hükmü kurulamaz. Yüksek de olsa bir olasılığa dayanılarak sanığı mahkum etmek, ceza yargılamasının en önemli amacı olan gerçeğe ulaşmadan, varsayıma dayalı olarak hüküm vermek anlamına gelir.
O halde, sanıklarla aralarında husumet bulunan katılanların, herhangi bir delille desteklenmeyen, kanaat vermekten uzak, hayatın olağan akışına uygun düşmeyen, kuşkudan arınmamış, soyut beyanlarına itibar edilemeyeceği nazara alınıp, yüklenen suçların sanıklar tarafından işlendiğinin sabit olmaması nedeniyle sanıklar hakkında açılan kamu davalarından sanıkların CMK’nın 223/2-e madde, fıkra ve bendi gereğince ayrı ayrı beraatlerine karar verilmesi gerekirken, delillerin takdirinde yanılgıya düşülerek, sanıklar hakkında yazılı şekilde mahkumiyet hükümleri kurulması, … Bozmayı gerektirmiş”

Bu doğrultuda 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 217. maddesi gereğince hâkim, duruşmaya getirilmiş ve huzurunda tartışılmış delilleri vicdani kanaatiyle serbestçe takdir hakkına sahiptir. Ancak önemle belirtmek gerekir ki, anılan Kanun maddesi, ilk derece mahkemesince keyfi bir delil değerlendirmesi yapılarak hüküm verilmesi anlamına gelmemektedir. Aksine hâkim, olayı tespit ederken mantık kurallarına uygun davranmalı ve objektif nedenlere dayanarak bir sonuca varmalı, vardığı sonucu da kararında gerekçeleriyle ortaya koymalıdır.

Zira delil olarak ileri sürülen bilgi ve belgelere ilişkin olarak yapılan açıklamalar ve karşı deliller göz önüne alındığında da, suçun yasal şartlarının oluşmadığı açık bir şekilde görülmektedir. Bu nedenlerle müvekkilin atılı suçlamalardan beraat etmesi gerektiğine inanmaktayız.

Yukarıda izahatını yaptığımız hususlar ile mahkemenizin resen dikkate alacağı durumlar karşısında, mahkemenizin kararı ile atılı suçlamalardan müvekkilin beraatine karar verilmesini talep etmekteyiz.

HUKUKİ NEDENLER : İlgili Mevzuat

SONUÇ ve İSTEM :Yukarıda ayrıntılarıyla izah ettiğimiz ve mahkemece re’sen değerlendirilecek
nedenlerle:

1- …. Asliye Ceza Mahkemesi’nin …… gün ……… Sayılı kararının istinaf incelemesi neticesinde kaldırılmasını ve yeniden duruşmalı olarak yargılama yapılarak müvekkilin BERAATİNE karar verilmesini , daireniz aksi kanaatte ise alt sınırdan ceza tayini ile hükmün açıklanmasının geri bırakılması hükümlerinin uygulanmasını sanık müdafi olarak verilen sanık müdafi olarak vekaleten arz ve talep ederiz. SANIK ………

Müdafii

Av. Hasan Basri SARI